BİR BEYAZ YAKALININ İTİRAFLARI-MEZELERİ GÜZEL
- BAHAR
- 4 Şub 2018
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Şub 2018
"Anlatacağım hikaye,şehirli ve çalışan grubun yaşadıkları.Ben de onlardan birisiyim ya,o yüzden içeriden bolca itiraf tasacak.Zira ne yaziyorsam çokça kendimden,yakın cevremden gördüklerim. Hikaye gerçek. Uydurmadim, en fazla biraz abartmisimdir. Ne yaptığımızı,dünyayı nasıl gordugumuzu ve neden böyle davrandigimizi anlatmaya çalıştım.
Bu kitap kötü çocuklar olmadığımızı ispat etme ve bize verilen gazları kolayca yuttuğumuzun hesabını verme çabası aslında. Kendime ve sınıf arkadaşlarıma bolca iğne batırdım. Hatta çuvaldız ve sis bile kullandım kimi zaman. Ama itirafçı olan beni bile silemeyecek kadar iyi insanlarız, biz beyaz yakalılar. Her sabah 6.45' de çalan alarm sesinin,sabah tıraşının,makyajının,kravat ve topuklu ayakkabı içinde büzüşen bedenlerin,bilgisayar başında uyusan beyinlerin öyküsü bu kitap. Başka da bir şey değil."
Diye yazmış Erdem Aksakal kitabın arka kapağına.

Evet evet,bazen hasta olmak iyi oluyor.
2 haftadır yorumunu sürekli ertelediğim kitabı yorumlamak için harika zamanlama.
Yıllardır bir beyaz yakalı olan Erdem Aksakal iş hayatında gözlemlediği insanları,durumları hatta acı olanları bile eğlendirici bir üslupla "üretim sürecinde bedensel gücüyle çalışmayıp düşünsel etkinlikte bulunan,maaş veya ücret karşılığında çalışan,teknik personel" ya da başka bir şekliyle "işçi olmasına rağmen bu gerçeği reddeden,kendisini patron sanan acayip bir zümre" olan "beyaz yakalılar"ın, okul hayatını,iş görüşmelerini,ilk iş deneyimini,çalışma hayatlarını yani yakasının nasıl beyazlaştığını sıkmadan anlatıyor.
Şu beyaz yakalıların dünyasına bir bakalım derseniz buyrun kitaptan notlar ve kendi notlarım şöyle:
Etrafın ise envai çeşit insanla dolu.Tanıman gerek...Sen de onlardan birisi, büyük ihtimal birkaçı birden olacaksın.
İşte iş dünyasındaki tipler size de tanıdık geldi mi?
Hijyenikler
Paradan bağımsızlar
Amerikan mandacıları
Tekno tayfa
Markacılar
Tavsiyeciler sınıfından bihaberler
Ben buraya yanlışlıkla düştümcüler
Müştericiler
Tedarikçi övenler
Telefoncular
İş hayatında günler nasıl geçiyor derseniz, geneli laf salatası olan toplantılarla,cc'li bcc'li mail savaşlarıyla,çalışanları oyalamak ve gözlerini boyayıp kendilerini değerli hissetmelerini sağlayacak eğitimlerle,şirket içi kaynaşma,ekip olma yalanını perçinlemek için düzenlenen şirket içi kutlamalarla geçiyor.
Haa bi de şirket hedefleri var ki ohoo hiç sormayın.
"Şirket patronun malı,patron da ya şirketin iplerini elinde tutuyor ya da yönetim kurulunun.Yani şirket kar ettikçe daha çok kazanacak birileri yönetiyor. Şirket daha çok kazandıkça bunların eline doğrudan aha güzel para geçiyor.Temel motivasyon para.Yani,haydi arkadaşlar daha çok satalım şirketimizi büyütelim. 2020de şu hedefe ulaşalım.Vizyonumuz biz misyonumuza taşısın.Dünya lideri olalım.Rakiplerimizi devirelim.en çok tercih edilen marka haline gelelim,sözleri hep bu yaklaşımın eseri.İşler iyi giderse para kazanıp itibar elde ediyorlar.
Şunun farkında değil patronlar. Şirketin ne kadar büyüdüğü maaşla çalışan beyaz yakalının umrunda olmuyor.Nasıl ki patron kendi ekmeğinin derdindeyse beyaz yakalı da çorbasına bakıyor.Bu çarkı kırmak için yeni yeni adetler çıkardılar.Çalışanların gelirini şirket performansına bağlıyorlar....daha iyi prim alırsın,bonus kazanırsın.Sanki süper mario oynuyoruz. Mantarlar, bonuslar,kaleler,kuleler. Böyle motive etmeyi umuyorlar çalışanları. İyi çalış,başarılı ol.Herkes iyi çalışsın,başarılı olsun.Çalışmayanları yönetime şikayet et. Biz onların da iyi çalışmasını sağlayalım.Ağızlarına sıçalım. Şirket daha çok kar etsin,biz çok kazanalım. Kazandığımızdan da ince bir dal sana ikram edelim diyorlar...Hepimiz aynı gemideyiz diyorlar...Şirket karıyla aldığın geminde,teknende çalışanlarını mı gezdiriyorsun ki onlar heyecan duysun senin şirket hedeflerinden?

Muhtemelen bilmiyorsun patron...şu pazarlamadaki çocuğun hedefi çok yaşlanmadan bir dünya turuna çıkmak,çok paranın değil de 2- ay ara verip geri dönünce çalışabileceği bir işin derdinde.Üretim planlamadaki genç anne çocuğunu huzur içinde büyütebileceği bir işyeri kreşi olsa bebeği yakınında boy tsa belki daha mutlu olacak.Diğer yetenekli bir dansçı ama dans kursları mesai saatlerine denk geliyor.Gidemiyor bir türlü.BU HEDEFLER SADECE PARA İLE ALINMIYOR DEĞİL Mİ SAYIN İŞVEREN? Madem aynı gemideyiz,çalışanlarının da senin büyüme-liderlik dışında hayalleri olduğunu bilecek,saygı duyup destek olacaksın ki o da senin hedeflerine inansın...Senin daha çok kazanman karşılığında ben devamlı daha çok çalışacaksam,ne anladım bu işten?"
"Şirketler sayesinde kendi imkanımla yakınından geçemeyeceğim bir sürü şehir,bir sürü ülke gördüm.Ama bilin ki kapitalizm,yük taşıtmayacağı eşeğin önüne ot koymaz.Otun lezzetinin güzel olması taşıdığınız yükün yanında bir detaydır sadece."
"Şirket yönetimlerinin verdiği yegane mesaj budur:Ey beyaz yakalı,sen her şeyi başarmaya kadirsin.Yeter ki takım oyununa inan ve işini sev.aşamayacağın engel,başaramayacağın proje yok.Ben buraya işimi severek geldim.Bak etrafına bütün bütün büyük patronlar,dev holdingler işine inanan onu seven insanların omzunda yükseliyor.İşini seversen nirvanaya varacaksın.İşini sev beyaz yakalı...Sev işini,beni sev...sen yeter ki sev beni...Beyaz yakalı çok yerde omurgasızlık yapmak zorunda kalabilir.Evet efendim,sepet efendim demesi gereken hallere düşebilir.Ama OMURGASIZLIKLARIN EN ACISI bu İŞİNİ SEVMEK TERANESİDİR.Pardonda nden seviyorum ben işimi?Açıkçası sadece para kazanmak için ordayım. Her gün 12 saatimi senin para kazanmana,küpünü doldurmana ,küpün dolduktan sonra da taşanlardan üç beş kuruş kazanmaya adıyorum.Bunun sevilecek neresi var?...Sevdiklerimizle kurduğumuz hayallere ulaşmak için para kazanmak gerekiyor.Bunu da sen sağlıyorsun ancak çok ağır bedellerle.O yüzden buradayım neden sevecekmişim seni?...Bana ne senin vizyonundan? Ben bunlarda sevilecek bir yan göremiyorum kendi adıma...Kimi seveceğimi biliyorum ve en nazik tabiri kullanacağım sen sevdiklerimle aramdaki engelsin sevdiklerim uğruna ödediğim bedelsin.NEYİNİ SEVEYİM SENİN PATRON?Sabah 6.452te çalan alarmsın,eğitimime kişiliğime vurulan hakir görme kibrisin kimi zaman.Ağaran saçlarımsın patron,neden seviyormuşum seni...Her gün 12 saatimi satıyorum,sen de kötü bir fiyata alıyorsun.Aramızdaki ticaret bundan ibaret.Senin ideallerini sevmeyi dayatman nasıl bir küstahlıktır?Ne sanıyorsun beni?Bilgimiz ve emeğimiz satılık,ruhumuz değil...Ben işyerindeki arkadaşlarımı severim en fazla,yaptığım işe saygı duyar,emeğimi hakkıyla satarım.Elimden gelenin en iyisini yaparım patron,şüphen olmasın...Sana faydam dokunacaksa işime olan tutkudan değil,kendime olan saygımdan dokunur...Sen karlılığını artırmak istiyorsun,benim maaşım ise senin karlılık kayığının dibindeki delik.Bir yolu olsa bedava çalışayım istersin...Gel açık konuşalım.Ne sen benden sonsuz bir sadakat bekle ne de ben senden bir tutku.Profesyonelce oyunumuzu oynayalım.Daha iyi değil mi?"
4 yıldır "bir beyaz yakalı" olarak çalışan ben iş hayatının aslında her yerde aynı olduğunu anladım bu kitapla,çünkü insan,her yerde ve hırs,kapris,üçkağıt,dostluk,dayanışma bunların hepsi içimizde.
Gözüm birçok konuda açılmıştı ama açılmayan kısımlar da bu kitapla açıldı.Ama yetmez,kitapla ön
bilgiyi aldım hayatın da mutlaka bir sınav yapması gerek. İş hayatı da sağlam sınav yapıyor. Bence yeni mezun herkesin okuması gereken bir kitap,emeğine sağlık Erdem Aksakal.
Comments