İNCİ-JOHN STEINBECK
- BAHAR
- 18 Şub 2018
- 3 dakikada okunur
Arka kapak yazısı:
Pulitzer ve Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen John Steinbeck'in çağımızın toplumsal ve insani meselelerini ustalıkla resmettiği eserleri modern dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. Tomris Uyar'ın sunuş yazısında belirttiği gibi,"insanoğlunun umudunun,var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında olanca görkemiyle gerçek umudun türküsünü söylemiştir.Tozpembe olmayan gerçekçi bir umudun."Bu nedenle eserleri edebi değerleri kadar güncelliklerini de hiç yitirmemiştir.
Bir Meksika halk hikayesinden esinlenmiş İnci,bir zamanlar İspanya Kralı'na büyük zenginlikler getiren bir koyda yaşayan fakir bir inci avcısının, Kino'nun ve ailesinin hikayesini anlatır. Kino'nun çocuğunu kurtarmak umuduyla daldığı denizden çıkardığı eşi benzeri görülmemiş inci,yalnızca umut değil yıkımı da getirecektir.
İncinin özü insanların özüne; Kino'nun kulaklarında çınlayan ve kasabaya yayılan incinin türküsü, ailenin, kötülüğün, umudun ve düşmanlığın türküsüne karışacaktır.
Steinbeck, Kino'nun derinliklerden söküp çıkardığı inci ile içinde yaşadığımız dünyaya ve insanın dramına ışık tutuyor.
Kitaptan alıntılarım:
* "Ama inci bulmak,bir rastlantı sonucuydu,inci bulmak uğur getirirdi kişiye, Tanrı'nın tanrıların ya da hepsinin o kişinin sırtını sıvazlaması anlamına gelirdi."
* "Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir. Bazen şans ters dönebilir. Ayarında istmeyi bilmeli kişi, Tanrı ile ya da tanrılarla iyi geçinmenin yolunu bulmalı."
* "Derler ya, insan asla doymak bilmez diye, yüzünü verseniz ille de astarını ister diye. Bu sözler insanı kınama amacıyla söylenir.Oysa insan soyunun en büyük yeteneklerinden biri, onu elindekiyle yetinen hayvanlardan üstün kılan bir yetenektir bu."
* "Dünyada her kişi yetisini sonuna kadar zorlar, hiç kimse elinden geldiğinin azıyla yetinmez, düşüncesi ne olursa olsun. Kazanabilecekleri herhangi bir ödülden, alabilecekleri bir övgüden ya da işinde yükselmekten bağımsız,bir inci alıcısı,bir inci alıcısıydı sonuçta ve en iyi,en mutlu inci alıcısı da en düşük parayla inciyi kapatabilendi."
* "Juana, suyun kenarındaki kayalardan sürünerek kalktı.Yüzü,acıdan uyuşmuş gibiydi,böğrü sızlıyordu. Bir süre dizlerinin üstünde doğrulmaya çabaladı,ıslak etekliği bacaklarına yapışıyordu. İçindeni Kino'ya kin duyduğu yoktu. 'Ben erkeğim' demişti ya,Juana bu sözün anlamını kavramıştı.Yarı çılgın,yarı tanrıyım anlamına geliyordu bu sözler.Demek Kino gücünü bir dağa toslatacak, bir denizde sınayacaktı. Juana, kadın sezgileriyle ,erkeğin yok olduğu yerde dağın kılının kıpırdamayacağını, erkeğin boğulduğu yerde denizin yine kabarıp taşacağını biliyordu. Yine de Kino'yu erkek yapan tek güç buydu,yarı insan, yarı tanrı olmak..."

Yorumum:
Fakir inci avcısı Kino,karısı Juana ve bebekleri Coyotito'nun hikayesi.
Fakirliğin,umudun,arayışın ve kayıpların hikayesi,kısacası insanın hikayesi. Ne kadar başka coğrafyada ve eski bir hikaye olsa da hırsları,istekleri,tutkuları,yenilgileri aynı olan insanın, kahramanları farklı olan aynı hikayesi.
Hikaye Coyotito'yu akrebin sokmasıyla başlar, onu kasabadaki paragöz doktora götürürler ancak parası olmayan bu aileyi doktor görmek istemez. Umutsuz bir şekilde evlerine dönerler,Juana kulaktan dolma bildiği yöntemlerle bebeğini iyileştirmeye çalışır. Bu sırada fakir aile inci avına da çıkmak zorundadır. O gün Kino, kulaklarında incinin türküsünü hiç duymadığı kadar güçlü bir şekilde duymaktadır. Bebekleri için umutsuzluğa düştükleri o gün işte şans yüzlerine güler,eşi benzeri görülmemiş bir inci bulur Kino denizin derinliklerinden. Kısa sürede incinin güzelliği ve büyüklüğü tüm kasabanın gündemi olmuştur. Hatta aileyi görmek istemeyen paragöz doktor, evlerine kadar gelip Coyotito'ya ilaç getirmiştir. Şimdi ise herkesin merak ettiği tek şey Kino'nun inciyi ne kadara satacağıdır.
Kino ertesi gün inciyi kasabadaki inci alıcılarına götürür, tüm satıcılar aralarında anlaşmış gibi bu büyük incinin fazla büyük ve değersiz olduğunu söyleyip onu çok düşük bir miktar karşılığında alabileceklerini söylerler.Oysa incinin ne kadar değerli olduğunu onlar da Kino da çok iyi bilmektedir.
Bu arada inciyi çalmak isteyenler de boş durmaz. Önceden tek derdi ekmeğini kazanmak ve ailesini geçindirmek olan Kino artık kendini,ailesini ve inciyi ondan almak isteyenlere karşı korumak zorundadır.
Kino ve ailesi inciyi en iyi fiyata satabilecekleri şehre doğru yola koyulurlar, ancak bu yolculukta yalnız değillerdir. İnciyi onlardan almak isteyenler de peşindedirler. Uzun uğraşılardan sonra tam hırsızları atlatmak üzereyken asıl yeri deniz olan ve yuvasından çıkarılan incinin laneti üzerlerine çöker.
"Suyun kenarına geldiklerinde durup körfeze baktılar uzun uzun.Sonra Kino tüfeğini yere bıraktı,giysilerini yoklayıp dev inciyi çıkardı,avucunda tuttu,incinin yüzeyi boz renkteydi, irinliydi. O yüzeyden kötü yüzler bakıyordu,yangın ışıkları görünüyordu. Kino incinin yüzeyinde,o küçük mağarada başı uçurularak ölen Coyotito'yu gördü. Çirkindi inci;boz renkteydi, uğursuz bir şiş gibiydi. Kino incinin çarpık,çılgın ezgisini duydu.Eli titredi azıcık,usulca Juana'ya dönüp inciyi ona uzattı.Juana yanında duruyordu,küçük,cansız yük hala omzundaydı.Bir an kocasının avucundaki inciye baktı,sonra Kino'nun gözlerine ve dedi ki usulca,'Hayır,sen !'.
Ve Kino geriledi,olanca gücüyle fırlattı inciyi Kino ile Juana,batan güneşin ışıklarında incinin ışıldayarak yana döne uzaklaştığını izlediler."
Comments